"Selâmla beni Mekke el-Mükerreme... Kutsal Mekke! Lebbeyk, Lebbeyk... ben buradayım, buradayım!" Yorgun hacı, uzun ve zahmetli, tehlike dolu hac yolculuğunun ardından sekiz minareyi, el-Haram'ın yüz elli iki minyatür kubbesini ve büyük camiyi uzaktan seyrederken Peygamber'in şehrini böyle selâmlıyor; Allah'ın beyti, Tanrı'nın evi kutsal Kabe'yi... Derken hıçkıra hıçkıra ağlayarak tozlanmış ihramının, hac giysisinin içinde kendini sokağın çamuruna atıyor ve Peygamber'in ayağını basmış olduğu yeri öpüyor. Sonra avuçlarını omuzlarının hizasında yukarıya doğru uzatıp o an için farz olan duayı okuyor: "Ey Allah'ım, burası senin koruyan kalen, burası senin mabedin. Her kim buraya girerse kurtarılmış olur. Ey Allah'ım, cehennemin ateşini etimden ve kanımdan, kemiğimden ve tenimden uzak tut! Yeminle kabulüm ki sen rahman ve rahîm olan Allah'sın, hiçbir şeyle karşılaştırılamaz olansın. Peygamberin Muhammet Efendimiz ile ona inananlar ve sadık kalanlar ile biri ve hepsiyle rahmetin üzerime olsun!.."