Musul meselesi, batılı devletlere karşı kazanılan Millî Mücadelele'nin ardından kurulan yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin, bu devletler karşısında belli bir süre daha mücadele etmek zorundakaldığı en önemli meselelerden biridir. Bu sorun, her ne zaman Türkiye'nin gündemine gelse, Musul'un İngiltere'nin yönetimi altındaki Irak'a bırakılmasının büyük bir hata olduğu dile getirilmiştir. Ancak, bu yorum geçmişteki tarihi olayları bugünün şartlarında yorumla yaklaşımının bir ürünüdür. Musul'un sınırlarımız dışında kalmasını iyi bir şekilde anlamak için, dönemin Türk basınının ve komuoyunun tutumunu, dünyada gelişen olayları ve diplomasiye yön veren ülkelerin temel politikalarını, onlara karşı yürütülen Türk dış politikasını takip etmek ve iyi bilmek gerekir. Bu yapıldığı takdirde, o günkü dünyanın en güçlü dış politika yönlendiricisi olan İngiltere'nin takip etmiş olduğu sömürgeci petrol ve Ortadoğu siyaseti, işgâlin ardından Musul'u elinde tutabilmek amacıyla her türlü diplomasi yöntemine başvurması, Lozan'dan itibaren takip ettiği ayak sürüme ve hep birlik yerler havale etme politikası ve Türkiye'nin içinde bulundğu şartlar daha iyi anlaşılacaktır. Ayrıca, Musul hakkında karar verenlerin, dönemin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü (Aras)'nün ifadesiyle, niçin böyle bir fedakârlığa katlandığı ve bu güne kadar Türkiye'nin Musul petrolleri üzerindeki hakkından 500.000 İngiliz Sterlini karşılığında vazgeçtiği yönündeki bilginin yanlışlığı ve bu yanlışlığın nereden kaynaklandığı, Türkiye'nin Ankara Antlaşması'ndan doğan hakların aslında nasıl devam ettiği konusu da açıklık kazanmış olacaktır.