Yıllardır içinde cızırdayan huzursuzluğu anlamak için herkesi ve her şeyi terk eden bir adamın içsel yolculuğu... Ve bu yolculuk sırasında karşısına çıkanlar... Ve çıkmayanlar... Aslında bazen, cevabı bulmak için değil, onu anlamak için yolculuğa çıkarız. “...Bu heybetli soba borularının arasında vıcır vıcır bir insanoğlu... Kimsenin kimseyi tanımadığı, kimsenin kimseyi anlamadığı bir sirk… Ve bu sirkte kalabalık hayatlar, yapayalnız bir iksirle bulamaç… Herkesin birilerini aradığı ama kimsenin kimseyi istemediği bir hengâme… Saatli bomba gibi suratlar, tanımsız kaygılar, sonu gelmez bir arayış ve karmaşa… Hep karmaşa… Sonu mutlak bir kaos ile biten ve bir an yanıp sönen gülücükler öylesine yapmacık, öylesine emanet… Hiç kimsenin kendisini tanımlayamadığı, derin arzularına ve sonsuz korkularına bir türlü ad koyamadığı bir savaş meydanı... Mimiklerde bitmeyen bir telaş, sürekli koşuşturma ve kentlerin kaybolmuş insanları…”