Rutubetli bir kamara, eskilerden kalmış perçinli bir gemi 65 yaşında bir kaptan, oturmuş tahta sandalyesine Yalan! Ama değil… 15 yaşında Miço olarak başladığı gemide, şimdi Kaptandı Masmavi deniz gözleri vardı Sarsardı… Sapsarı olmuş sakalıyla karışan bıyıkları Tadında bırakıyordu şarabı İyi anlardı kırmızıdan hele pipodan… Efkârlandıkça çeker, çektikçe de uzaklara dalardı Gözleri Masmavi deniz gözleri… Belliydi Geçmişten gelen bir şeyleri olduğu Hala peşinde olan keşkeleri mesela Ama geri gidemediği, tekrar saramadığı, ciddi bir şeyler… Belki Montevideo’daki Garcia, Belki de St. Petersburg’daki Julia, Belki sokaklarında kaybolduğu Venedik’te bıraktığı onlarca acı Katolik kilisesinin ürkütücü çan seslerinin sancısı ve isimlerini bile bilmediği çocukları… Sandalyesinden kalkıp baş üstüne gitme düşüncesiyle kamarasından çıkıverdi Fazla gidemedi Güvertede kendisini bekleyen sürpriz onu şaşırtmamıştı Kafasını uzatsa kökünden kazıyacak dalgalar, güverteyi şamar oğlanına çeviriyordu adeta. Cesareti korkusuyla karşı karşıya kalmıştı… Ne vardı ki baş üstünde O kadar önemli…

Benzer Kitaplar