İlkgençlik yıllarımdan bu yana hemen hep geceleri yazdım. İlkin, İkinci Dünya Savaşı nedeniyle yaşanan karartma gecelerinde camlara yapıştırılmış ışık geçirmez lâcivert yağlı kâğıtlarda kederli, esrarengiz hayaller göre göre. Televizyonsuz zamanların iççekim filmleri. Gaz lambalarının –daha sonraları gecelerin kâtibi unvanını verdiğim idâre lambalarının– solgun ışığına teşekkürlerle yazdım. Hastaları, yaşlıları, çocukları, hayal ve umutları bekleyerek ağır ağır olanı biteni kayda geçiren geceler kâtibine saygıyla... Adalet Ağaoğlu’nun Karşılaşmalar dizisi, Öyle Kargaşada Böyle Karşılaşmalar ile sürüyor. Kendi deyişiyle “trafik saldırısı”nda ölümle de karşılaşan yazarın değinilerini okuyoruz bu kez. Sayfalar arasında farklı dillerle ve Esperanto’yla da karşılaşıyoruz; Kuntay’ın Üç İstanbul ve Tanpınar’ın Mahur Beste’si için Ağaoğlu’nun kurduğu düşsel, muazzam müzelerle de; hayalindeki filmin sinopsisi ve okuduğu kitaplardan altını çizdiği satırlarla da… Adalet Ağaoğlu, her zamanki gibi, yaptığı minik sürprizlerle karşı karşıya bırakıyor yine okurunu.