Osmanlı çınarı asırlar boyu, evvelbahardan başka mevsim tanımadan gelişti. XVIII. asırda Batı’dan gelen ânî bir soğuk hava dalgasıyla titremeye başlayıncaya kadar da bakt-i hazânın varlığını hiç hatırlamadı. Teşrin aylarının mahzun havası çınara yaramadı; yaprakları birer ikişer sararmağa, dökülmeğe başladı. Koca çınar, kuruyup gazel olan her yaprakla haşmetinden, hüviyetinden, estetiğinden bir parça daha soyundu. Artık toprağı kaplayan ölü yapraklar arasında nakşın, mûsikinin, mimarîninolduğu kadar, şiirin de muhterem ve muhteşem naaşları yatmaktaydı. Elinizdeki kitap, bu sonbahar şehitleri arasında dolaşırken toparlandı. Ara sıra yadırgadığımız örneklerle karşılaşırsanız bilin ki, onlar gazeller arasından fışkıran ve gelişmek için teşrînin nemli havasını en müsait ortam bilen kanlıca mantarlarıdır; bugünki modern şiirin habercileridir.