Felsefenin, Helenistik dönemde,doğu kültürüyle etkileşim sonucu, sır dinlerine, Yahudiliğe ve Hıristiyanlığa yaklaştırılmaya çalışıldığı görülür. Bu dönemde, Pythagoras, Platon ve aristoteles gibi Eski Yunan’da yetişmiş büyük filozoflarıhem birbirleriyle hem de dini düşünceyle uzlaştırmaya çalışan eklektik nitelikli ve Yeni Platoncu temalı kimi yapıtların üretildiği anlaşılmaktadır. Bu yapıtların, 4-8. yüzyıllar arasında Doğu Hıristiyanlığı ve özellikle Süryaniler üzerinde derin etkiler bıraktığı söylenebilir. işte bu süreç içerisinde, kimin tarafından üretildiği bilinmeyen, daha çok Platon ile aristoteles’i uzlaştıran ve onların düşüncelerini dine yaklaştıran ve aristoteles’e mal edilen kimi yapıtların ortaya çıktığı gözlenmektedir. Bu yapıtlar, büyük ölçüde Süryani çevirmenler aracılığıyla önce arapçaya, daha sonraları ise Latin çevirmenler aracılığıyla arapçadan Latinceye çevrilmiştir. Dolayısıyla bu sözde aristotelesçi yapıtlar, ortaçağda hem islam kültür ortamında hem de Hıristiyan kültür ortamında felsefe yapan filozoflar üzerinde derin etkiler bırakmıştır. Bu süreçte, aristoteles’e atfedilen üç temel yapıtın önemli olduğu söylenebilir. Bunlar, nefsin ölümsüzlüğü ve ölüm korkusunu yenme sorununa eğilen Kitab et-Tufaha/Liber de PomoSive de Mortearistotilis; evrenin Bir’den, akıl ve nefs yoluyla sudûrunu ya da türümünü, nefsin akli alemden maddeye düşüşünü ve yeniden maddi alemden tanrısal aleme yükselişini ele alan KitabEsulucya / Theologiave evrenin hem Bir’den sudûrunuya da türümünü hem de kozmik nedenselliği irdeleyen Kitab fi el-izah el-Hayr el-Mahz ya da Kitab el-ilel/Liber de Causis’dir. Bu yapıtlar aracılığıyla, aristoteles, sudûrya da türüm teorisine inanan, ruhun ölümsüzlüğünü kabul etmekle kalmayıp, felsefesini tene düşmüş ruhun kurtuluşuna adayan bir filozof olarak karşımıza çıkmaktadır.