Yazmak, bir bakışın kurbanı olmaktır. Yazı ise bir görme, bir bakış duyumsallığı içerisinde var olur; tıpkı Orpheus’un bakışında olduğu gibi. Ulus Baker düşüncesinin izini süren bir deneyimin ilk metni olan elinizdeki kitap bir anlama ya da çözümleme girişiminden ziyade, olanaksız bir zaman çevriminin kodlarına yönelik, yazı üzerinden yapılmış sakınımsız bir müdahaledir. Böylesi bir müdahale aynı zamanda Beckett, Proust, Kafka, Blanchot ve daha nicelerinin ne türden bir bakışın kurbanı olduğunu enikonu açığa çıkaracak bir yazı deneyimiyle sonuçlanacaktır. Başkasından gelen bir dua ya da bir bekleyiş midir yazı? Ahmet Bozkurt Orpheus’un Bakışı’nda, temsilin aporetik iz’i olarak adlandırdığı bir kavramsallaştırmanın Batı düşüncesinde yerleşikleşmiş bir ilişkisiz ilişkinin söylem sicillerini, yazının felce uğratılmış dilbilgisel köklerini açığa çıkarıyor. Ben olmak bir varlık fazlalığıdır. Yazının çağrısı ölüme, ölümün yüzüne karşı yapılmış bir çağrıdır. Ölüm-yazısı da başkasının izinin sürüldüğü yazıdır; yüzün çıplaklığının dolaysız mevcudiyetine yapılmış bir müdahaledir. Yazmanın çıplaklığı dışarının çağrısına, içeridenliğine, öteki’nin bir ölüm armağanı olarak sunulmasıyla ikame olur. Yazmak, çoğu zaman yazılmaması, açığa çıkarılmaması gerekenlerin, gölgelerin soluk yansısına hapsedilmesi gereken, belleğin ve kalbin saydamlığından açığa çıkmaması gereken zayıflıkların üstünü örtme çabasıdır. Bu zayıflık, daha çok, ben ile dil arasında salınan insani oluşun kendini ayartan bakışta kendini varlık örtüsü ile perdelemesi sayesinde açığa çıkar. Yazının açtığı tüm koridorlar hep yeniden üretilen hakikatin dilde yitişinin bir kaydı olacaktır. Yazmak, tam da bu nedenle, bir eylemden kaçışın, varlıktan kaçışın bütün imlemlerine sahiptir.

Benzer Kitaplar