Geçmişim, anahtarı temsil ediyordu, bulanık işaretler onu okunabilir gibi gösteriyorlardı, muazzam okumaya bir şekilde başlamam gerekiyordu fakat anlamamı birden aydınlatacak hiçbir yıldız, kendini göstermiyordu. Hayatımın dizilerinin (sesler ve dokunuşlar, bulutlar ve şehirler, gülmeler ve solucanlarla dolu toprak) yatay veya dikey, soldan sağa veya sağdan sola doğru okunup okunmadıklarını veya çocukluğumun boustrophedon’unda ileri ve geri yürümem gerekip gerekmediğini, resimlerden oluşan veya fonetik bir yazı olup olmadığını, bir yazı olup olmadığını bilmiyordum… Her bir sayfanın filigranında, tek bir nabızda çarpan, paragrafları sulandıran mavi ve kırmızı damarcıklardan oluşan bir dokuma görüyordun... Çünkü parşömen bir şehidin daha yeni sıyrılmış derisi gibi canlıydı ve mürekkep ile kan içinde yüzüyordu. Fakat benim derimde yazılı veya orada, göğsümün meme uçları arasına dövme yaptırılmış şey, benim için şimdilik tamamen belirsizdi.