Kudreti geçmişindeki müktesebatından kaynaklanıp da İslam medeniyeti çerçevesinde serpilip yeşermiş Osmanlı Türk kimliğini taşıyan bir milletiz. Tarihi belirlememizi Ortaçağ Hıristiyan ile Yeniçağ dindışı Batı Avrupa medeniyetlerinde asla bulmamış olan bir kültürüz. Doğal yolu izleyen, sağ ve sağlıklı kalır. Sonuçta, tarihi Osmanlı Türklüğünün doğal devamı olup Batı Avrupa Camiasında yer almayan çağımızın Türklüğü, tekrar manevi değerlere temellenmiş bir adil iktisat nizamı oluşturarak milli toplum (sosyal) devletini vücuda getirmek zorundadır. Devletin, milli olmasının anlamı, medeniyetin eğitim-öğretim, siyaset, iktisat ile askerlik cephelerinden giriştiği amansız saldırılara karşı koyma iradesi ile istidadını bulundurmasıdır. Türklüğün öteden beri başat özelliği olan askeri savaşçılığın, herkes için geçerli kılınması keyfiyeti, Osmanlı devlet ile toplum yapısının esasını teşkil etmiştir. Aynı durum, din yakası için de söz konusudur. Nasıl, eli kılınç tutabilecek adam, muharebe meydanında arz-ı endam ederdiyse, akılbaliğ öğrenim görmüş herkes namaz kıldırabilecek kadar dinin ameli hünerleriyle mücehezzdi. Bunlardan anlaşılacağı üzre, askeri-mülki ile ruhban-ruhban olmayan ayrımının, Tanzimat sonrası döneme değin Müslüman Türk, özellikle de Osmanlı tarihinde yeri olmamıştır.

Benzer Kitaplar