Dünyada, canlılık, ölümü öngörmeden sahneye çıktı. Yaklaşık 2.5 milyar yıl programlanmış yani geleneksel deyimle “kader” denen, yani istese de istemese de ölüm gibi sosyal yaşamımızı derinden etkileyen bir olayı sisteminin bir parçası taşımadan yaşadı. Ölüm korkusu oluşmamıştı; ancak bütün canlıların büyük zevk aldığı eşeysellik de oluşmamıştı. Dünyada kendini üreten sadece analar vardı. Erkek henüz sahneye çıkmamıştı. Bir eksiklik daha vardı. O güne kadar canlılar öğrenemiyordu; koşullanamıyordu. Yaygın ifade ile “ot gibi” yaşayıp gidiyorlardı. Gelişmeler onu karşılaştıklarını tanıma, öğrenme ve daha sonraki evrimsel aşamalarda gelecek kuşaklara aktarma yeteneğini kazandırdı. Öğrenilenler öyle bir yerde saklanmalıydı ki zamanla bozulmasınlar, yaş ilerledikçe edinilen bilgiler sulandırılmadan saklanabilmeliydi. Bu ancak belirli bir gelişim evresinde bölünme yeteneğini yitirmiş, yani bölünme ile edinilen anıların parçalanmadığı, sulandırılmadığı bir sistemle kazanıldı: Bu yapının adı sinir doku; dar anlamda beyin oluşumuydu. Artık canlı öğrendiklerini unutmuyor; öğrendiklerinden yeni bilgi ve fikirler üretebiliyordu. Ancak böyle bir muhteşem kazanımın, ödenmesi gereken bir faturası olmalıydı. İşte bu fatura ölüm denen, biyologlar açısından muhteşem olarak adlandırılan bir fatura ile ödenmeye başladı. Bu kitap sinir sisteminin evrimi ile anıların saklanmasını, telomer oluşumu ile çeşitlenmenin artırılmasını ve mitokondri edenimi ile enerji mekanizmasının randımanlı çalışmasının ölüm denen ağır bir faturayla ödenmesinin öyküsünü anlatır. Bu kitabı okuyan herkes ölüm olayına bir başka pencereden bakmayı öğrenecektir.

Benzer Kitaplar