“Mardin’de duvardan akan suyun, bir hikâyesi vardır.” Mardin Üniversitesinin tarih profesörlerinden Latif Bey, torunu Macid’e sarı bir zarftan bahsettiği andan itibaren, genç erkeğin yaşamı birden karışır. İstanbul ve Mardin arasında büyüyen Macid, kendisine çocukken anlatılan, çoğunu unuttuğu aile meseleleri ile tekrar hesaplaşmak zorunda kalmıştır. Karşısına çıkan mitolojik “bronz at heykeli” ise başka bir muammadır; Mardinlilerin hakkında konuşmayı pek sevmediği uğursuz heykele dair insanların içinde bir korku olduğunu öğrenir. Macid, kalbi ve ruhu paramparça olmuş iki insanın, tesadüflerin mahvettiği yaşamlarının gölgesinde aşkın ölümsüzlüğünü tadacak mıdır? “Keşke ‘bronz at heykeli’ diye bir şey hiç olmasaydı ve keşke aramıza hiç girmeseydi. Keşke, keşke, keşke...”