Muhammed Niyazi-i Mısrî (1618-1694) Malatya’da (Aspozi) doğdu. Malatya, Diyarbakır, Mardin, Bağdat, Kerbelâ ve uzun süre Mısır’da din ve tasavvuf öğrenimi gördü. 1646’da İstanbul’da geldi. 1654’te Elmalılı Ümmî Sinan’a mürit oldu. Çağdaşları arasında, başlıca sebebi yönetici ve egemen güçlü çatışmaları olabilecek yaygın bir üne ulaştı, Halk Kültürü’ne dayanıyor olması dolayısıyla şiirleri bu çevrede yankı buldu; manzumeleri ezberlenerek ağızdan ağıza aktarıldı, tarikat toplantılarında coşku ile okunarak yorumlandı. Niyazi-i Mısrî, bir Fuzûlî ve Yûnus Emre izleyicisi idi. On yedinci yüzyılda, Yûnus Emre’yi, yeniden ortaya çıkaran da o idi. Divan şiirinin, en gelişmiş örneklerini verdiği bir yüzyılda, on üçüncü yüzyıla ve Fuzûlî’nin izleyicileri arasında yer aldığı anlaşılan Türkmen kültürüne dönüşü, çağı için de bir ufuk açılışı idi. Şiirinde Divan edebiyatı mazmun larının geriye itilmesi; yabancı sözcüklerin kendi kurallarına uygun söylenişleri yerine halkın yaygın söyleyişlerinin öne çıkarılması ve bu söyleyişlerin ustaca aruz kalışlarına yerleştirilişi; Niyazi-i Mısrî’yi, çağı içinde öncü bir şair yapmadadır. Bu sebeple, şiirleri çoğunlukla ikinci derece örnekler olarak alınan şairin edebiyatımızdaki yeri, gördüğü ilgi ve dayandığı halk zemini dolayısıyla yeni bir değerlendirmeyi hak ediyor görünmektedir. Sonuncu çizginin, yeni edebî oluşumun hedefleri arasında da yer alması, Niyazi-i Mısrî’yi, Divan şiiri içinde ileriye dönük üslûbu ile birlikte Yeni Türk Edebiyatı’nın kendi iç girişimi yönünden de dikkate değer kılmadadır. Bulak baskısı (Kahire 1259 / 1843) temel alınarak hazırlanan eldeki yayın, bu sebeple, şairi Türk Edebiyatı’nın yenileşen dönemi başlarında okunduğu biçimde okuyabileceğimiz bir metin sunma düşüncesiyle ortaya konmuş bulunuyor.

Benzer Kitaplar