Dünya edebiyatının gelmiş geçmiş en büyük dehalarından biri olarak kabul edilen Gogol, yalnızca Rus edebiyatının kaderini değiştirmedi, aynı zamanda pek çok yazara da ilham kaynağı oldu. Gogol, bir mizah yazarı olarak ünlendi, gerçekçi olmakla yaftalandı ama aslında hiç anlaşılmadı. Nabokov, bu zihin açıcı çalışmasında Palto, Burun, Müfettiş, Ölü Canlar gibi ünlü, ama aslında okundukça keşfedilen Gogol yapıtlarını inceliyor. Gogol’ü nasıl anlayabileceğimizi gösteriyor. Edebiyatın ne olduğunu ve ne olmadığını bu metinlerden yola çıkarak kendi alaycı, zeki üslubuyla sorguluyor, sorgulatıyor. Puşkin’in nesri üç boyutludur; Gogol’ünki ise en azından dört boyutludur. Çağdaşı olan, Öklid’i yerle bir edip, Einstein’ın sonradan geliştireceği kuramların çoğunu bir asır erken keşfeden matematikçi Lobaçevski’yle kıyaslanabilir. Gogol’ün Palto’da sergilediği sanat, paralel doğruların kesişmekle de kalmayıp, solucan gibi kıvrılabileceklerine, karmakarışık hale gelebileceklerine işaret eder; ... kendi kendimizle vardığımız fizik ötesi uzlaşımların da var olmadığı Gogol’ün dünyasında, bütün bunlar gayet tabii şekilde olup biter.