Olağanüstü yetenekli bir insan olan Nietzsche, bir kültür psikoloğu, bir estetikçi ve ahlâkçıdır. Aydınlanmayı aşmış bir aydınlanma karşıtı, tutkulu bir ateisttir. Aforizmalarında muhalifliğin bütün unsurlarını bulmak mümkündür. Geleneklerin de, ideolojilerin de birey üstündeki totaliterliğine karşı durur. Bütün baskıcı geleneklerden-ideolojilerden ve dinden bile sıyrılmayı vazeder özgürleşmiş insana. Çok iyi tanıdığı ve reddettiği kendi dini olan Hıristiyanlığın, her dinden Tanrı’nın yerine, içinde daha yeni yaşamaya başladığı kapitalizmin muştuladığı özgürlükleri koyar. Nietzsche felsefesinin merkezinde bütün ideolojik itirazları, bütün ideolojik tutumları yerle bir eden karşı konulmaz Özgürlük kavramı yer alır. Ama etik ve estetikle dolu aforizmalarındaki “özgürlük”, toplumdan ayrı bir baskı aygıtı olarak mülkiyet ve ayrıcalıklar düzeni içindeki yerini muhafaza etmektedir. Kendi sınıfının militanları olan ve istediği gibi bir hayat sürme hakkını talep eden burjuva entelektüellere özgü bir etik sunar daima. Düşüncelerinin düğüm noktasında, özgürlüklerin düşmanı kabul ettiği sosyalizmin savuşturulması yer alır. Bir anlamda Amerikan yüzyılının ahlâkî ideolojisini önceler. Aforizmalarında târif ettiği estetik ve etik ilkeler, birey özgürlüğünü arar, savunur durur. Elbette, estetik, etik ideolojilerde yankılanan özgürlük fikri, içtenlikli bir umutsuzluk halindeki onurlu entelektüellerde bir başkaldırı havasına dönüşür. Bu nedenle kültürel dünyada yaşamakta olan entelektüellerin çok geniş bir çevresini kucaklayabilmektedir, onların toplumla, devletle ilgili sorunlarını zeki aforizmalarla aydınlatabilmektedir; aforizmalarında dile getirdikleriyle gayrı memnun entelektüellerin başkaldıran içgüdülerini aşırı devrimci gibi gözüken jestlerle doyuma ulaştırabilmektedir.