Müzik… Kelimelerle anlatılamayanların notalara döküldüğü, yaratılan tınıların ruha dokunduğu, insanlığın ortak bir dilde birleştiği evrensel buluşma noktası… Müziğe adanmış, müzikle iç içe geçmiş hayatlar… Uvertürler, assolistler, vokalistler… Besteciler, orkestra şefleri, müzisyenler… Mesleğe yeni başlamış acemiler, yıllarını müziğe vermiş deneyimliler, hayatını müziğe adamış yalnızlar… Şarkısını arayanlar, yeteneğini ortaya koyamayanlar, bir rüyanın peşinde koşan maceraperestler… Müzisyen Aysun Uzal’ın öykülerinde müziğe dair her şey var. Öyküleri okurken şen şakrak assolistlerin hüzünlü iç dünyalarının kapılarından girecek, acemi müzisyenlerin üstesinden gelmek zorunda kaldıkları zorluklara şahit olacak ve hayatını müziğe adamış yalnız bestekârlar için hüzün duyacaksınız. *** “Konser salonuna girdiğimde, kulağımda yankılanan ritim sürekli yineleniyordu… Ağır ve düzenli… Koyu bir tonda zemin oluşturuyordu. Bu zeminin üzerinde çalan üç kişi klarnet, perdesiz gitar, bastı. İçerisi loştu, tüm ışıklar yakılmamıştı, yalnızca sahneyi aydınlatan yuvarlak takip ışığı açıktı. Sessiz ve kaybolmuş gibiydiler müziğin ıssızlığında… O ritim, sessizlikle böylesine uyumlu… Yaşamı değil, ölümü çağrıştıran… Ya da belki ölümün yaşamdan daha kuvvetli olduğunu duyumsatan… Yaşamın ritmi denilen şeyin tam tersi olan olguyu, ölümün ritmini…”

Benzer Kitaplar