Yeryüzünde kendi kimliğini, beğenilerini, kültürünü, bilişsel durumunu, paradigmasını müzik sanatıyla ifade etmeyen bir insana bu zamana kadar rastlanmış mıdır acaba? Çoğu zaman bir dinsel seremoninin anlam yüklü sözlerine ve seslerine, bir annenin çocuğuna söylediği ninniye, bir kadının yaktığı ağıta, bir yayanın ıslığına, bir gencin sevgilisine yaptığı kura, kendisine gönül koymuş bir eşin ya da dostun buruk sözcüklerinin içerisine döşediği bir ezgiye oldum olası öyle bir saklanmıştır ki, onu çoğu zaman saklandığı yerden çekip çıkarmak, müzikologlar için şaşkınlıkla dolu bir hazza neden olmuştur. Buradaki çabamız bir anlamda müziğin etimolojik kökenine, tanımına, ontolojik varlığına, doğuşuna, farklı bağlamlarına ve değişen dünyadaki toplumsal cinsiyet rolleriyle koşut olarak değişen müziğin algılanış biçimine ilişkin bir analiz çabasıdır. Müzik yalnızca bestelenerek ve icra edilerek üretilen değil, aynı zamanda üzerinde filozofça düşünülen bir fenomendir. Müzik fenomeninin bu yönü, özellikle Türkiye`de görmezden gelinmiştir. Bu nedenle biz, kendi memleketimizde müzikolog olmaktan çok sıkıntı çektik. Müzikolojinin Türkiye`de olgunlaşması, değerinin ve anlamının kavranabilmesi dileğiyle...