1990lı yılların başında, dünyada, toplumların her alanını etkileyen, köklü bir dönüşümün yaşanmakta olduğu açıklık kazandı. Böyle bir ortamda, formasyonları 1960lı yılların paradigmaları çerçevesinde oluşmuş toplum bilimciler, yaşanan dönüşüm karşısında farklı tutumlar içine girebilirdi. Bunlardan biri, olup bitene karşı tepki göstermek ve yadsımaktı. İlk bakışta bir tutarlılık arayışı gibi görünen bu tutum, uzun erimde, olup biten karşısında anlamını yitirmeyi ve dışlanmayı getirecekti. Olanaklı olan ikinci bir tutum ise, olup bitenin akıntısına kapılmak, salt onu yansıtmakla yetinmek, olup bitenin yerel sesi haline gelmekti. Bu yolun kolaycı bir yanı vardır; ayrıca kısa erimde belli getirileri olacaktır. üçüncü yol ise; eleştirel konumunu yitirmeden, olup biteni anlamaya, gelişen kavramsallaştırmaları, insanlığın temel değerleri olan; özgürlük, eşitlik, demokrasi vb. açısından yorumlamalara tabi tutarak etkilemeye çalışmak, dönüşümü kavramlaştırma macerasına katılmaktır. Bu tür kavramlaştırma çabalarının teknik yönü olduğu kadar da sosyal mücadele yönü var. Toplum bilimciler, dünyanın yaşadığı çabalara katıldıkları ölçüde, oluşan kavramları ithal etmek zorunda kalmayacak, üretimine katıldıkları, etkiledikleri kavramları kullanacaklardır.

Benzer Kitaplar