“Ben ‘Minyeli Abdullah’ı yazarken aslında dertlerimizi yazdım. İnançlı insanların dünyasını ve yaşadıklarını... O dönemde o günün şartlarına bağlı sıkıntılar vardı. İnsanlar İslami kitap okudukları için kolluk kuvvetleri tarafından karakola götürülüp nezarete atılıyorlardı mesela. Müslümanların içinde bulunduğu hali bir şekilde anlatmalıydım… 1960’lı yıllarda üç büyük fikir hareketi vardı. Türkçüler, dindarlar ve dine karşı olanlar. Herkes kitap yoluyla davasını anlatıyordu. Dindarların kitapları ise sadece ilmihallerden oluşuyordu. Durmadan ilmihal basılıyordu. İnsanlara, İslam’ı hakikatiyle anlatmak gerekiyordu. Usûl yanlıştı. Sokaktaki adama hitap etmemiz gerekiyordu, bunun bir yolunu bulmalıydık. Bu ihtiyaçla ‘ben’ dedim ‘roman yazacağım.’ En iyi yolun roman olduğuna karar verdim. Çünkü Avrupa’yı ayağa kaldıran romanlardı. İdeolojiler ancak edebiyatla anlatılabilirdi, bu kesindi. Felsefe Natürizmdi. Yani ‘Allah’ kelimesinin yerine ‘tabiat’ kelimesi konmuştu. Halk yanıyordu. Ebeveyn ‘Allah’ diyor, öğretmen ‘tabiat’ diyor; çocuk anarşist oluyordu. Halk yanıyordu. Ekonomi kapitalistti. Bankalar ekonomiyi yönetiyordu. Halk faize düşmandı, yine yanıyordu. Minyeli Abdullah bu yangını söndürmeye çıktı.” Hekimoğlu İsmail