Bu eser, alışılmış anlamda bir tarih kitabı değildir. Tarih, genellikle geçmişin, yani ölünün incelenmesi demektir. Milli Kurtuluş Tarihi nde ise, bugün karşıkarşıya bulunduğumuz ve yarın karşılaşabileceğimiz sorunlara yanıt aranmıştır. Daha açık bir deyişle, yeryüzünde ilk bağımsızlık savaşını veren bir ülkenin milli kurtuluş hareketi, günümüzde ve gelecekte Türkiyemizi bekleyen sorunlar açısından sorguya çekilmiştir. Bu niteliğiyle Milli Kurtuluş Tarihi , Kıbrıs olayları ve ABD silah ambargosuyla ortaya çıkan gelişmeleri, tarihsel derinliği içinde aydınlatan kaynak eserdir. Birinci Kitap’ta ABD ve İngiltere, Türkiye’yi parça parça etmek, Anadoluyu Rum ve Ermeni toprağı yapmak için kesin kararlı oldukları halde, Kurtuluş Savaşı liderlerinin pekçoğunun kurtuluşu, Sovyetler Birliği’ne karşı İngilizlerle uzlaşmakta, ya da Amerikan mandası olmakta görmeleri belgelerle açıklanmakta ve emperyalist Batı devletlerini, Tanzimat geleneğine uygun biçimde koruyucu ve kurtarıcı saymanın, daha sonraki olumsuz iç ve dış gelişmelere nasıl damgasını vurduğu belirtilmektedir. İkinci Kitapta, 1917 Rus Devrimi ile Türk Devrimi arasındaki ilişkiler, millici dış politika ve Türkiye’de sol akımlar üzerindeki etki açısından incelenmekte, Rus Devrimi ve Komünizm karşısında Atatürk’ün ve lider kadronun tutumu tam bir açıklığa kavuşturulmakta ve Yeni Türkiye’nin kan ve ateş çemberi içinde dış politikasının biçimlenişi anlatılmaktadır. Milli Kurtuluş Tarihi nin ilk basımında büyük hacimli tek cilt olan son bölümü, okuyuculardan gelen istek üzerine, bu kez iki kitapta toplanmıştır. Üçüncü kitapta milli kurtuluş hareketinin sınıfsal niteliği ve onu öteki kurtuluş hareketlerinden ayıran özellikleri ele alınmakta, Varga’nın milli feodal aristokrasi diye adlandırdığı Anadolu egemen sınıflarına ve bürokrasiye dayalı bir milli hareketin sınırları çizilmektedir. Dördüncü Kitap’ta, Türkiye’deki iç gelişmeleri yönlendirme açısından dış politikanın önemi belirtildikten sonra, 1939 İngiliz İttifakı ile Atatürk dönemindeki bloklar dışı politikanın terkedilişi ve bunun iç politikada doğurduğu sonuçlar ele alınmaktadır. Roosevelt ve Churchill, Kazablanka Konferansı’nda Çin’in Amerikan, Türkiye’nin ise İngiliz nüfuz bölgesi olduğunu kararlaştırmışlardır. Durum, ilgililerce kabul edilmiş ve 1939’dan sonra dış politikamızın belli başlı amacı, Türkiye’nin kaderini ABD ve Büyük Britanya’ya bağlamaya yönelmiştir. Bu yöneliş, 1838 İngiliz Ticaret Anlaşması ve 1839 Tanzimat Fermanı ile başlayan gelişme çizgisi üzerindedir ve 1995’lerde Ortak Pazar’a tam üye olmakla doruk noktasına ulaşabilecektir.

Benzer Kitaplar