Kent Yayınları’nda 1964’te bir kez basılan Martı çevirisi, bugün, elliyi aşkın yıl sonra, okurla yeniden buluşuyor. Necatigil, Martı’yı iki ayrı, ikisi de 1960 basımı, Almanca çevirisinden, iki çeviriyi de karşılaştırarak Türkçe’ye kazandırmış. Öyle sanıyorum ki, Martı’yı çevirmesi, Yıldız Kenter’le Kâmran Yüce’nin önerisi dolayısıyla. 1963’te, ortaokulda öğrenciyken seyretmiştim Martı’yı. Ne Çehov’dan haberim vardı, ne Martı’dan. Ama Ankara Devlet Tiyatrosu’ndan ayrılarak İstanbul’a gelen Yıldız Kenter’le Müşfik Kenter’in kurdukları Kent Oyuncuları, zaten ne oynasalar, edebiyatla, tiyatroyla, sinemayla, resimle, bütün sanatlarla esriyip gitmek isteyen bir yeniyetme için başlı başına odaktı. Her defasında Çehov’a sonsuz hayranlığım doruktan doruğa yol aldı. Martı’nın yalnızca Nina ve Treplev’in trajik serüvenleri olmadığını, yan kişilerin, örnekse Sorin’in ya da Maşa’nın bize çok şeyler söylediklerini zaman içinde alımladım. Martı’da birinci perde açılırken “güneş yeni batmıştır.” Şimdi geçmişe dönüp bakınca, hele anılar da eşlik edince, o günlerdeki sanat duyuşunu/sanata saygıyı bir kez daha, keskin güneş ışığında mutlulukla duyuyorum, hâlâ duyumsayabiliyorum."