Los Angeles, kent ve şehircilik literatürün en çizgidışı bulduğu konulardan biri. Geleneksel kent, kentlilik ve kentsellik kavramlarıyla donanmış bir gözlemci için Los Angeles bir kent değil. Onun tanımlanabilir bir merkezi kuşkusuz var. Ama, Londra, Paris, hatta New York’ta olduğunun aksine, bu merkezi gören biri Los Angeles’i görmüş olmuyor. Los Angeles’i Los Angeles yapan, neredeyse sadece özel oto sahipliği sayesinde, bir otoyollar ağı üzerinde ayakta duran bir semtler aglomerasyonu olması. Bu dev metropolün yürüme gibi bildik araçlarla kavranması olanaksız. Bir ülkeyi kavramak nasıl gözlemleyerek ve deneyimler biriktirerek yapılamıyorsa, LA’i kavramak da aynı biçimde harita gibi, kitap, rehber gibi temsilleri üzerinde olabiliyor sadece. Dolayısıyla, sözkonusu kente ilişkin bir 20. yüzyıl mimarlığı rehberinin bir rehberden çok, bir Modern Mimarlık tarihi kitabına benzemesi bizi şaşırtmıyor.

Benzer Kitaplar