İnsanlar özgürlüğün sınırları üzerine tarihin bütün dönemlerinde tartışmışlar, özgürlüğün şu ya da bu insan grubuna verilmesi ya da verilmemesi gerektiğine dair kafa yormuşlardır. Liberalizmin bu tartışmalara göre özgüllüğü, mevcut sistem içinde bir ya da iki ek özgürlük talebinde bulunmaması, yeni bir sistem içinde kendi aralarında birbirlerine bağlı, oldukça geniş bir özgürlükler yelpazesi talep etmesidir. Liberal sözcüğü, bu yeni düşünce akımını belirtmek üzere İspanya’da, Napolyon savaşları sırasında kullanılmaya başlanmıştır. Sözcük, buradan, hızla diğer Avrupa dillerine geçmiştir. İnsan haklarının, özgürlüğün savunulmasında bir referans olarak varlığını koruyan klasik liberalizme karşı, insanın vahşi ve dizginlenemez hırslarının meşrulaştırıcısı olarak kullanılan bir liberalizm tanımı da modern çağ boyunca klasik tanımın yanında kendisini konumlandırarak varolmuştur. Klasik liberalizmin incelenmesi, ne yazık ki liberalizm olarak adlandırılan sığ ve aşırılığa varan düşünce akımına karşı bir panzehir konumundadır. Bu akımın temsilcileri (Milton Friedman ve Friedrich Hayek vb.) kendilerini klasik liberallerin (özellikle Adam Smith’in) mirasçıları olarak ilan etmişler ve çoğunlukla öyle adlandırılmışlardır. Bu kitabın başlıca amaçlarından biri, bu iki düşünürler ailesini ayıran ilkelerin derin farklılığını göz önüne sererek, söz konusu soy zincirine karşı çıkmaktır.