Ekim Devriminin 100. Yılında Sosyalist Devrimin Anlamı ve Sonuçları MAKALELER Bolşevik Devrimi ve Orta Asyalı Müslüman Kadın: 1917-1950 Havva Çaha Rus Halklarının Vicdanı: Rus Edebiyatı Bengül Güngörmez Sovyetler Birliği’nde Dil Politikası Mehmet Uzman Sosyal Bilimler Felsefesinde Temel Sorunlar ve Yaklaşımlar Alim Yılmaz & Sedat Yazıcı YORUM Sosyalizm ve Sosyalistler Üzerine Düşünceler Atilla Yayla Ekim Devriminin Müslüman Dünyaya Etkileri Hasan Yücel Başdemir ÇEVİRİLER Sovyet Ekonomisi 1917-1991: Öncesi ve Sonrası Mark Harrison Filozofların Gemisi: Erken SSCB Muhalif Entelektüellere Nasıl Muamele Etti? Paul R. Gregory Kitlesel Cinayet ve Kölelik Yuri N. Maltsev Emek Değer Teorisi Hâlâ Yakamızı Bırakmıyor Steven Horwitz Amerika’daki Ekonomik Eşitsizliğe Dair Beş Mit Michael D. Tanner Her Zaman Hatırlanacak Fakat Asla Kutlanmayacak Bir Devrim Lawrance W. Reed KİTAP DEĞERLENDİRMESİ Yüz Yıllık Yanlışlık: Sovyet Yüzyılı, Yanlış Giden Neydi Harun Kaban Editörden Rusya’da yaşanan Bolşevik devriminden yaklaşık 75 yıl önce 1842’de Alman şair Heinrich Heine, komünizmle ilgili konuşurken, ”vahşi, kasvetli zamanlar yaklaşıyor” demişti. 7 Kasım’da (Jülyen takvime göre 25 Ekim) Rusya’da Lenin tarafından yönlendirilen Bolşevikler iktidara gelince, Heine tarafından öngörülen durumun daha radikal bir dönüşüm anlamına geldiği kısa sürede anlaşıldı. Bolşevikler öncelikle bireylerin iktisadî faaliyetlerini kontrol etmeye yönelip, insanların davranışlarını emir komuta zinciri içinde şekillendirmeye başladılar. Öngördükleri cenneti gerçekleştirmek için önce kontrol, sonra da tahakküm etmenin zorunlu olduğunu düşünen Bolşevikler, kısa süre içinde muazzam bir denetim ve yönlendirme aygıtı oluşturdular. İnsanlık tarihinde yeni ve özgün bir deneye sahne olacak olan Rusya, yeni, rasyonel ve bilimsel ilkelerin egemen olduğu bir toplum yaratmak için, geçmişte var olan her türlü değeri ve kültürü yok etmek gerektiği fikrinden hareketle, günün bütün fiziksel imkânlarını kullanarak bir tür “yok etme” mekanizması oluşturdular. Bu amaçla, örneğin, kölelik düzenini de aşan bir ıslah ve çalışma sistemi olan “Gulag” ı geliştirdiler. Günümüzde bazı sosyalistler tarafından bir model olarak savunulan bu toplama kampları, Hitler tarafından oluşturulan ve soykırım amacıyla kurulan toplama kamplarından farklı değildi. Bir kurtuluş ve cennet vaadi olarak sosyalist ütopyayı gerçekleştirmek üzere iş başına darbeyle gelen Bolşeviklerin neler yaptığını anlamak için Sorokin’in yazdıklarına bakmak yeterli olacaktır. 1922’de Rusya’dan kovulan ve daha sonra Harvard Üniversitesi’nde Sosyoloji Bölümünü kuran sosyolog Pitrim A. Sorokin, tanık olduğu yılları şöyle anlatır: “Kızıl Terör makinesi aralıksız çalışmaktaydı. Her gün ve her gece Petrograd’ta (St. Petersburg), Moskova’da ve bütün ülkede ölü bedenlerden oluşan dağlar gittikçe yükselmekteydi… İnsanlar her yerde vurulmakta, sakat bırakılmakta ya da yok edilmekteydi.” 7 Kasım 1917’de Rusya’da yaşanan gelişmeler yeni bir dönemin habercisiydi. Lenin önderliğinde hareket eden bir örgüt (Bolşevikler), yaptıkları darbeyle Rus Çarlığını ilga etmiş ve özgürlüğü esas alan yeni bir rejim kurduğunu ilan etmiştir. Aynı dönemde Avrupa’da, Çin’de ve Uzak Asya’da benzer bir senaryo korku filmi olarak sahnede yer almıştır. Yirminci yüzyılda ortaya çıkan bu gelişmelerin ve oynanan tiyatronun ana aktörleri Rusya’da Lenin ve Stalin, Avrupa’da Hitler ve Mussolini, Çin’de Mao, Uzak Asya’da ise Pol Pot olmuştur. Oysaki 1917 Bolşevik devriminden 70 yıl önce Marx ve Engels, Batıda yaşanan burjuva yönetimlerinin proletaryanın ayaklanması sonucunda yıkılacağını ve Avrupa’nın merkezinde proletarya diktatörlüğüne dayanan sosyalist bir rejimin tarihsel bir zorunluluk olarak ortaya çıkacağını ön görmüşlerdi. Marx’ın ön gördüğü devrim Avrupa’da değil Rusya ve Çin’de gerçekleşti ve insanlık tarihinde yeni bir çığır açtı. Devrim büyük bir coşkuyla karşılanırken belli şüpheleri de barındırmaktaydı. Dünya tarihinde benzeri olmayan sonuçlar doğuracağı çok geçmeden anlaşılmaya başlanmıştı. Modern sosyalizmin devletleşmesi, özgürlük umudunu kısa sürede söndürecekti ve nitekim bu süreçte binlerce değil milyonlarca insan katledilecek, doğal bir toplumun esasları olan aile, din ve diğer sosyolojik bileşenler hedef alınarak özlenen “sosyalist” nesil ve toplum oluşturulmaya çalışılacaktır. Bu tarihsel süreçte, SSCB’de 60 milyon, Çin’de 78 milyon ve dünya genelinde yaklaşık olarak 200 milyon insan “sosyalist” ütopyaya kurban gidecekti. 1935’te Stalin tarafından çıkarılan ve 12 yaş ve üstündeki çocukların katliamına müsaade eden yasal düzenlemenin mahiyetini bilmek başlı başına kurulan korku rejiminin niteliğini açıklamaya yetmektedir. Bu yasaya dayanılarak, ebeveynleri bir şekilde öldürülen ya da hapsedilen 12 yaş üstü çocuklar ya öldürülmüş ya da hapse atılmıştır. Aynı şekilde “devrim”e tehlike yaratması muhtemel her sosyal grup ve din adamları ya hapsedilmiş ya da öldürülmüştür. Örneğin devrimden bir yıl sonra Lenin tarafından çıkarılan ve Kilise gibi bütün dinî kurumların mallarını kamulaştıran yasanın sonucunda, bütün kiliselere ve diğer dinsel metaa el konulmuş, bu kurumların sahip olduğu menkuller yağmalanmıştır. Çoğu zaman bu yağma zimmet şeklinde cereyan etmiştir. Marksizm-Leninizm adı altında “bilimsel sosyalizm” söylemiyle haklılaştırılan yağma ve katliam, sadece maddi varlıkları yok etmek şeklinde cereyan etmemiş, bin yıllar sonucunda oluşan her türlü manevi değeri, sanat eserini, mimarî anlayışı, toplumsal yaşam pratiğini de “bilimsel sosyalizm” hayali uğruna yok etmiştir. Nitekim önemli Rus yazarlarıyla kıyaslanabilecek yeni bir entellektüel grup SSCB döneminde ortaya çıkmamıştır. İdeolojik hedefler uğruna insan haklarını hiçe sayan, mülkiyet ve yaşama hakkını ihlâl eden, inanç ve ifade hürriyetini kanla bastıran Ekim devrimi, insanlık tarihinin en büyük trajedisi olarak kayda geçmiştir. Sadece Rusya’da değil oluşturduğu demir perdenin gerisinde yaşayan bütün uluslarda benzer bir zorbalık yaşatmış ve bir nesli yok ederken, takip eden nesli esaret altına almış olan bu devrimin ruhunu kavramak, mantığıyla hesaplaşmak ve kurulan laboratuvarda gerçekleştirilen trajik deneyleri anlamak bir ders niteliği taşıyabilir. Bu maksatla Liberal Düşünce dergisinin bu sayısını 100. Yılında Rus devrimine ayırdık. 100. yılda Rus devrimini konu alan çeşitli bilimsel makale, çeviri ve yazının yer aldığı bu sayıyı okumanız ve faydalanmanız dileğiyle! Doç. Dr. Alim Yılmaz Sayı Editörü

Benzer Kitaplar