Aldatılmış, işsiz kalmış, kelimenin tam anlamıyla dibe vurmuş Serap, altüst olan hayatını toparlamak için sığındığı çocukluk evinde yalnızca sessizlik ve huzur bulmayı düşler. Ancak bir çekmecenin dibinde rastladığı bir tomar yabancı kadın fotoğrafı onu bir masalın içine, Hayat’ın yemyeşil hikâyesine, bir kuyunun karanlığına ve Onikiler’in inanılmaz coğrafyasına sürükleyecektir. Serap kendini masalla gerçeğin iç içe geçtiği karmaşık olayların içinde bulur, bir yandan da aşka direnmeye çalışır… Lakin bu bir masal değildir… “Tarihi erkekler yazar ama masalların sahibi biziz. Tarih soğuk gerçeklerden bahseder, oysa masallar duyguları kayıt altına alır. Masalları nesilden nesile aktaran, onları yaşatan ve sırlarını bu hikâyelere işleyen kadınlardır. Ve inan bana tatlım, eğer okumasını bilirsen her birinde gerçeğin ayak izine rastlaman mümkündür. Buraya bir masalın ardına düşüp geldin. İşe de oradan başlamak gerekiyor. Hayat’ın hikâyesinden, Güldem’in kıyısından...”