Ve İsrafil Sur’a üfledi… Asırlardır korkuyla beklenen günün şafağı çoktan sökmüş ve Zülkarneyn Seddi’nin yıkılmaz denilen güçlü gövdesi, şiddetli sarsıntıya dayanamayarak büyük bir gürültüyle yıkılmaya başlamıştı… Sarsıntı o kadar güçlüydü ki Ye’cüc-Me’cüc tayfasının uzaktan ürküten bir hayal gibi görünüp kaybolan garabet suratları, seddin gövdesinde açılan çatlaklar sayesinde gittikçe daha belirgin bir hâlde seçilir olmuşlardı… Rüyalar hep kâbus nev’indendi. Kafdağı'nın ötesinde olup bitenler Halife’den daha fazla, Bağdat’ta oturan bütün dünyadaki Yahudilerin en kıdemli reisini, Natronay'ı düşündürüyordu. Sahi kimdi Sarkel’e saldıran o eçiş bücüş insanlar? Gog ve Magog’un, Ye’cüc ve Me’cüc’ün habercileri mi, yoksa bizzat kendileri miydi? İslam mülkünün koruyucusu olan Dicle boylarındaki Türkler belki daha rahattı; kendi aralarında gülerek “Şu bizim it baraklar, köpek kafalılar olsa gerek. ” diyorlardı belki ama Türk’ün rahatlığı Arap ve Yahudi reisleri teskine yetmiyordu. Halife ile Yahudi danışmanı Natronay'ın endişeleri birleşti ve karar verildi; Zülkarneyn Seddi’nin durumu bir elçilik vasıtasıyla tetkik edilecek. Halife el-Vasık’ın Sellam Tercüman başkanlığında yola çıkan elli kişilik kervanı, şevval ayının ikinci gününde, cuma namazı kılındıktan ve hayır duaları alındıktan hemen sonra Samarra’dan hareket etmişti. Halife el-Vasık’ı temsilen ünlü bilgin Musa el-Harezmî heyete dâhil edildi. Kervanı korumaları göreviyle, kuzeydeki topraklardan Samarra’ya gelmiş olan gulam askerlerinin içinden, Tuğrul Böke komutasında, 24 Türk boyunun seçme 24 askeri verildi. Kuzey’e yolculuk başlıyordu…

Benzer Kitaplar