Her seferinde aynı şeyleri tekrarlıyordum ben de. Zaten öyle olmaz mı ? Yerküre, uzayın sonsuz boşluğunda öylece döner durur. Koskoca evren dururken, hep aynı yerlerde kalır. Geceden çıktığını zannedersin her gündüz ama sonra yine gece olur. Kıştan çıktım diye düşünürken o yaz başı sonra yine kış olur. Biz insanlar da tıpkı bir gezegen gibi tekrar tekrar aynı şeyleri yaparız. Aynı karanlıklara girer aynı aydınlığa aldanırız. Herkes mutlu olmak ister. Zaten birilerini, birşeyleri öldürme çabası hep bundandır. Hepimiz mutlu olmak isteriz ve biz ölülerin mezar başlarına şekerlemeler bırakan, hiç unutmayan bir milletiz. Biz hep unutmak için öldürürüz, kendimizi de… Onu Demirdöven barajının setlerine uzanan yol üzerinde buldum. Bir kayaya yaslanmış beyaz bir steyşın Toros’un içinde. Yaklaşırken korktum. Sessizlik vardı sadece. Az sayıda cırcır böcekleri. Sonunda onu yerini söylemeye ikna etmiştim. Bizim programı çok kimse dinlemez zaten ama ilk kez bir dinleyiciyle buluşmaya gidiyordum. Halil… Adımlarım zayıfladı. Yavaşladım. Hatta bir kaç saniye durdum. Sonra sigara dumanının havada salınışını gördüm. Sonra bir Kırmızı Tuborg fırladı camdan. Sevindim, yaklaştım. “ Merhaba!“ dedim “Halil, sensin değil mi ?“ *** Siz ölsenize artık ! Yerin dibine girsenize ! İnsanların kalp kapakçıklarını çalan organ mafyaları, bir tekme de sen vurcu arkadaşlar, kalabalıklaşan kentlerde yalnızlaştırma ustaları, ölsenize ! Siz diyorum artık, kentsel dönüşsenize…

Benzer Kitaplar