Evimizde yalnızlığa düşemediğim bir mazgal var. Teknoloji tütüyor. Halıdaki geleneği koklayamıyorum. Konuşunca musiki gibi söyleyip, yazınca hat gibi çizemiyorum ruhumun açık uçlarını. Sokaktan evime çürümüşlük sızıyor. Beynimdeki uğultu gece olunca taşıyor, kendime uygun bir sevinçle uyuyamıyorum. Kargaşadan uzak bu dekoratif tasarımda ansızın karşımıza korku ve acıyla inşa edilmiş görkemli bir darağacı çıkıyor. Dudaklarından sızandan anlaşılıyor; az önce kan içmiş olmalı. Vampir... Kalbi özenle yok edilmiş. Aklı, yüreği, bilinci olmayan bir aygıt. Yanında ikramiye dağıtan bir oda var. Korkuyla bekliyoruz. Nihayetinde çağrılacağız, ya ikramiye biletimiz tutuşturulacak elimize ya sallandırılacağız darağacında. Sadık Yalsızuçanlar, ruhumuzdaki her biri diğerinden farklı ‘giz‘li insanları dillendiriyor ‘Kuş Uykusu‘ öykülerinde. Sesleri karışıyor sesimize... Okurken zihnin kapılıp gittiği öykülerde onlar anlatıyor gelgitlerimizi, ilişkilerimizi, susarak konuştuklarımızı, konuşmak zorunda olduğumuz suskunluklarımızı... Uykusunda bir kuşu, dinlemeye davet ediyor Kuş Uykusu...