Kürt kadınların 1990’lardan beri sürdürdükleri mücadele hem resmî hem de gayri resmî kimlik politikalarına karşı çok katmanlı bir hak ve eşitlik talebine dönüştü. Kürt kadınların siyasal katılımından ve temsilinden yola çıkan Handan Çağlayan, savaşın tahribatının bütün boyutlarıyla sergilenmesi ve gerçek bir barışın inşa edilebilmesi açısından, bu çabanın ne kadar değerli olduğunu gösteriyor. Resmî dil ve kimlik politikalarının doğurduğu sonuçlara toplumsal cinsiyet perspektifinden bakıldığında, Kürt kadınlara yönelik algının ve üretilen imgelerin ne tür yanılgı ve çarpıklıklarla dolu olduğu anlaşılıyor. İşte bu algı tarzı ve imgeler, namus adına işlenen cinayetlerde, kadın intiharlarında ya da Bilge Köyü katliamı gibi olaylarda defalarca yeniden ortaya çıkarken, esaslı bir dönüşümü imkânsız kılıyor. Milliyetçi kurgu ve projelerde kadınlara yüklenen roller ve görevler de, kadınların politik özneliğini hiçe sayan inkâr ve asimilasyon politikalarının uzantıları. Kürt kadınların yirmi yıllık politik aktivizmi ve hak talepleri, kendilerine yakıştırılan kurban/cahil Doğulu kadın imgesine bir cevap, bir itiraz niteliğinde. Haklı tepkilerini duyuran sesleri, duymazdan gelenlerin kulaklarını açacak kadar yüksek çıkmaya başladı son yıllarda... Handan Çağlayan’ın 2006-2011 yılları arasında yaptığı çalışmalara dayanan makaleler, milliyetçilik, resmî kimlik politikaları ve toplumsal cinsiyet arasındaki ilişkiyi irdelerken, direnç noktalarımızı ve kördüğümlerimizi apaçık ortaya koyuyor.