Küreselleşme kavramı, son dönemlerin en çok tartışılan ve hakkında yargıya varılan kavramlarından biridir. Gerek akademik gerekse popüler literatür içinde kendine önemli bir yer bulan küreselleşme konusunun ele alınış biçimi, genellikle ideolojik kaygılardan uzak tutulmamaktadır. Küreselleşmenin yol açtığı gelişmeler, kendisi ile ilgili yargıları da genellikle iki kamp etrafında toplamaktadır: Küreselleşme karşıtları veya ona şüpheyle yaklaşanlar ve küreselleşmeyi gelişme ve yeni fırsatlar ile açıklamaya çalışanlar. Genellikle küreselleşmeyi açıklama yolunda oluşturulan literatür, konuya tek bir bakış açısı ile yaklaştığı zaman, bu bakış açısını destekleme yolunda bazı verilere ve karşı görüşlere yer vermemektedir. Bu durum, küreselleşme sürecinin ve etkilerinin objektif olarak değerlendirilmesinde önemli bir eksikliktir. Bu eserin en iddialı olduğu nokta; küreselleşmeye yönelik ileri derecede korku ve umutlardan uzak kalmaya çalışırken, konu ile ilgili karşıt görüşlere mümkün olduğunca yer verip, ulaştığı sonucu okuyucunun yorumuna alabildiğine açık tutmasıdır. Acaba gerçekten yoksulluk, gelişmişlik ve işgücü piyasaları ekseninde küreselleşme önemli bir etkiye sahip midir? Acaba küreselleşme ve etkileri hakkında kolayca yargıya varılabilir mi? Belki de küreselleşmeyle ilgili konuşurken Russell kadar "kuşkucu" ve Popper kadar "yanlışlamacı" olmakta fayda var. Ya da en az azından Wittgenstein'ın dediği gibi: "Söylenebilir olan ne varsa, açık söylenebilir; üzerine konuşulamayan konusunda da susmalı..."