Karl Marks, gelişmiş ülkelerin mevcut halinin, gelişmekte olan ülkeler için, merdivende üst basamaklardaki kişinin alt basamaktaki kişinin geleceğini temsil etmesi ne benzer şekilde bir gelecek resmi sunduğunu iddia etmiştir. Amerikalı İktisatçı Lloyd G. Reynolds 1980'de şunları yazmıştı: Dünya ekonomisindeki büyüme, sanki Üçüncü Dünya ülkelerinin binebileceği ve birçoğunun farklı zamanlarda binmiş olduğu bir tür yürüyen merdiven olanağı sağlıyor. Ama bazı ülkeler bu merdivene binmeyi başaramadı. Alman iktisatçı Frederich List'e göre gelişmiş ülkeler, kendi çıktığı yere aşağıdakilerde erişmesin diye merdiveni itmektedirler. Yani gelişmiş ülkelerin Üçüncü Dünya için hazırladıkları kalkınma planları, uyum programları, kredi ve hibe uygulamaları, aslında merdiveni itmekten başka bir şey değildir. Merdiven algısı, kalkınmanın herkes için gerekli ve mümkün olduğu yanılgısını beslediği ölçüde sorgulanmayı gerektirmektedir. Gerçekten bir yükselme söz konusu mudur? Modernize olmak anlamıyla öne çıkan kalkınma, Batı dışı toplumlara ne derece olumlu katkılarda bulunmuştur? Ekonomik büyüme ve üretim-tüketim makasına sıkıştırılan değer ölçüleriyle bu kalkınma anlayışının Batı toplumları için bile olsa bir yükseliş ifade ettiği ne derece kesindir? Üretimi ve tüketimi artırma üzerine kurulu bu anlayışın, sınırlı kaynakları hızla tükenen insanlık için bir yükseliş ifade etmediği tespitinden yola çıkarak, yükselme ve merdiven düşüncesinin bir yanılgıdan ibaret olduğu söylenmez mi? Sorunlarının çözümü ve ihtiyaçlarının tatmini için kalkınmayı kurtuluş kabul eden insanlığa, merdivenin aslında hiç olmadığını; başkalarından daha yüksek bir yere ulaşma takıntısına kapılmak yerine, gerçek ihtiyaçların tepsiti ve bunların tatmini için gereken yapıların tesisine önem vermek gerektiğini anlatmak gittikçe zorlaşmaktadır. Çünkü kalkınma yanılgısını doğuran sorunlu algılar, gittikçe hızını artıran bir fırtınaya benzetilebilecek olan küreselleşmeyle birlikte, daha kuşatıcı bir bütünün parçası haline gelmiştir.