Piyasa ekonomisinin buz gibi mantığı, insanı insan yapan tüm değerleri öldürmüyor mu? Ruhu, fanteziyi, özlemi, rüyaları, iç huzuru, hüznü, adalet duygusunu, şefkati… Rekabeti hayatın her alanına taşıyan serbest piyasa öncelikleri birlikteliğimizi zehirledi, herkesi birbirinin korkak rakibine dönüştürdü ve herkesi birbirine karşı savaşa tutuşturdu. Korku ve çaresizlik bir toplumun temelini oluşturamaz, bunlar bireyin gelişmesini engelliyor ve dayanışma, empati ve güven duygusunu yok ediyor. Avrupa’da ve dünyanın başka yerlerinde, işsizlerden ve emeklilerden, yetersiz ücretli ya da geçici işlerde çalışma döngüsüne kapılmış milyonlara, her gün giderek daha fazla insan ülkelerinin zenginliklerinden dışlanıyor. Eskiden, bu insanlar/bireyler toplumda kendilerine belli bir destek, bir dayanışma bulacaklarını varsayabilir, duruşlarını ve karşı çıkışlarını ona göre belirleyebilirlerdi ama artık geçti o günler… Eğer bazı insanlar hızla değişen ekonominin hızına erişemiyorlarsa, bu onların sorunudur artık. Bu insanlar, otomatik olarak hemen eğitimsizlikle, sosyal beceri yoksunluğuyla ve çalışmaya gönlünün olmamasıyla suçlanır. Ne var ki, yoksulluk çoktan beri toplumun merkezine erişmiş bulunuyor… Kathrin Hartmann, günümüz tüketim toplumu ve zenginle yoksul arasında büyüyen uçurum üzerine çeşitli anlatımlar ve analizler sunuyor bu kitabında. Bir yanda, bakımlı, dışarıya kapalı korunaklı evlerde ve kulüplerde yaşayan zengin bir azınlık, öte yanda, yardımlarla, boğaz tokluğuna çalışarak ayakta durmaya çalışan ve sayıları her gün katlanarak artan işe yaramazlar ordusu. Günümüzde örnekleri gider artan böyle bir toplumda zenginle yoksulun gerçek bir karşılaşma ihtimali nedir? Toplumdaki dayanışma ağlarını parçalayan kapitalizm nasıl bir gelecek vaat ediyor? İşte bu kitabın yanıtı aradığı sorulardan birkaçı…