Hz. İbrahim Kur’an’da Ulü’l-azm peygamberler arasında yer almaktadır. Ulü’l-Azm peygamberlerden diğerleri, Hz. Muhammed, Hz. İsa, Hz. Musa ve Hz. Nuh’tur. Örneğin bu listede peygamberlerin ilki Hz. Adem yer almaz. Çünkü o kendisine verilen emir, daha doğrusu yasak ağaca yaklaşması hususundaki nehiy konusunda tam bir azim ve kararlılık içerisinde olmamıştı. Zira bir peygamberin Ulü’l-Azm listesine girebilmesinin birtakım kriterleri mevcuttur. Onların yürüttükleri mücadelede gösterdikleri sabır ve metanet bunlardan bir tanesidir. Ancak diğeri ise yürüttükleri da’vet/tebliğ metodunun içeriği ile alakalıdır. İşte Hz. İbrahim’in Hz. Peygamber’de olduğu gibi, zikredilen da’vet metodu akıl üzerine yani soyut mucizeye dayanmaktaydı. Hz. İbrahim yukarıda işaret ettiğimiz ve davetinde yürüttüğü akıl temelli bir yöntemle insanlığın düşünce tekamülü/gelişimi tarihi bağlamında en önemli aşamayı başlatan sembol şahıs olarak bilinmektedir. Hz. İbrahim’in gerçekleştirmek istediği, efsane ve mitolojik unsurlarla irtibatlı somut, dolayısıyla da çoklu bir uluhiyet anlayışından, efsanelere ve mitolojiden arındırılmış soyut, akli, dolayısıyla da tevhid ile bağlantılı bir uluhiyet anlayışına geçişin sağlanmasına katkıda bulunmaktı. Hz. İbrahim’in başlattığı bu mücadele ancak Hz. Muhammed ile tamamlanabilmiştir. Hz. İbrahim’in da’vet/tebliğ yöntemi kelam ilmi açısından da oldukça önemlidir. Zira kelam ilmi bilindiği üzere aklı naklin yanında bir delil/hüccet kaynağı olarak kullanmaktadır. Bu durum zaman zaman özellikle Ehl-i Hadis çevrelerince eleştirilmektedir. İşte Kur’an’dan öğrendiğimize göre Hz. İbrahim’in delil ve ispat yöntemi olarak kullanmaya başladığı ve Hz. Peygamber ile de kullanılmaya devam edilen akıl bu bağlamda Kur’an’ın da önemsediği, vahiy ile birlikte kullanılmasını emrettiği önemli bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır.