Metaforlarla çevrili bir dünyada yaşıyoruz. Kimi metaforlar güçlü çağrısıyla hayatı önemsizleştirip ölümü güzelleştiriyor. Freud’un hayatının sonlarına doğru yoğun ilgi duyduğu “insanın thatanos -ölüm arzusu- eğilimi” metaforlar üzerinden “hayat” buluyor. Kimi zaman şiire kimi zaman şarkılara, ateşli söylemlere dayalı olarak geliyor ölüm çağrısı. “Gözünden perdenin düştüğünü sananlar” hâlâ mağaranın duvarına bakıyor olabilirler. Yanlış bilgiyi siler, yeni teoriler geliştirebilirsin, mağara duvarı mı değil mi, tartışabilirsin, kanıtlar ileri sürebilirsin, yeni sözler çıkartırsın dağarından ama ölümler işin içine girdiğinde tashih mümkün olmaz. Elbette, metaforlarla büyülenmiş olanların kulakları duymaz. Yine de “insan” denen mucize, bastırılan iç aklının sesine kulak verebilir diye umut etmek gerekiyor. O umudun dalga dalga yayıldığı denemeleri içeriyor Kuma Yazılanlar. Yaşanmışın dille yeniden kurulduğu bir dünyada buluyor okur kendini. Kitaptaki denemeler, “Yaşadım”ın “Sen de yaşayabilirsin”e evrildiği, yabancılaşmaya karşı duyarlılık kapılarının hep açık tutulduğu, dikkatin başka metinlerle sürekli tazelendiği, dünle bugünün iç içe geçtiği bir yoğunlukta akıyor. M. Naci Bostancı, Türkçenin zevkini duyuran denemelerinde, kelimeler, yazı, tabiat, mekân, zaman ve yol üzerinden varoluşa patikalar açıyor. Bu patikalarda insanın nasıl insan kalabileceğini, sürekli değişen ve her değişimde birbirini içeren deneyimlerle sergiliyor.