Hayatın en zor dönemlerinde bile umutları yeşerten olaylar olur. Bazen umut; prens, kız, şapşal görünümlü ve dişlerinin çoğu dökülmüş timsah kuklasıyla oyunlar sergileyen kuklacı bir çocuk olarak gelir. “Palto dikildiğinde 12 yaşındaydım. Terzimiz ve sevgili dostumuz Nathan paltoyu, 1938 Mart’ının ilk haftasında büyükbabam için dikmişti. O hafta, Varşova ve bizim için özgürlüğün son haftasıydı.” Varşova Gettosu’nda ölen büyükbabası Mika’ya, muhteşem paltosuyla birlikte paltonun sırlarını da miras bıraktı. Bir gün Mika paltonun gizli cebinde, kafası kâğıt hamurundan, gövdesi bir parça kumaştan yapılmış prens kuklasını buldu. Ve kuzeni ile birlikte, çocukları neşelendirmek için bir kukla gösterisi yaptı. Kısa zamanda tüm getto, kuklacı çocuğu konuşmaya başladı. Ta ki Mika, Alman polisi tarafından durdurulup gizli bir hayat yaşamaya zorlanana kadar… Bu bir hayatta kalma hikâyesi. Kıtalara ve nesillere yayılan, Varşova’dan Sibirya’nın esir kamplarına uzanan, savaşın kaosu içinde karşılaşmış iki hayatın destansı yolculuğu.

Benzer Kitaplar