Theosophical Society tarafından on üç yaşındayken dünya öğretmeni olarak seçilen Jiddu Krishnamurti, 1929 yılında otuz dört yaşındayken, kendisine yakıştırılan mesihlik imgesini yadsımıştı. Artık insanlara tek istediğinin koşulsuz ve mutlak bir özgürlük olduğunu, yolları olmayan bir ülke olan hakikate biçimsel bir din, felsefe ya da tarikat aracılığıyla ulaşılamayacağını açıklıyordu. Aldous Huxley’in de aralarında bulunduğu birçok Batılı aydın yazar, onun düşüncelerinden etkilenmişti. Henry Miller, gerçekliğin ustası dediği Krishnamurti’nin gizli ve kuşkulu, kafa karıştıran, kitapları kutsallaştıran, köle edici her şeye karşı çıkmış bir isim olduğunu vurguluyordu. Bu kitap ise Krishnamurti’nin sözlerinin çağdaş bir Philosophia örneği olduğunu sergilemeye çalışırken, filozofların ve edebiyatçıların metinlerinden, Sufi yazılarından, Hint ve Zen öğretilerinden alıntılar ve karşılaştırmalar yapıyor. İnsanın kendisinin ve edimlerinin farkındalığını, değişik bakış açılarından bakabilmeyi, bütünsel bakışı, bilincin tümelliğini, tek başınalığı, özgürlüğü yorumluyor. Batı’nın Philosophia’ya karşı tutumunu ise eleştiriyor.

Benzer Kitaplar