Bu muhteşem çiçeği güllü dîbâ olarak elbiselerde, masum âşık olarak yakalarda, zarafetin simgesi olarak başta, sarık kenarında taşımayı ayrıcalık saymışızdır.Hiç tereddüt etmeden bir gül-i handân için bin hâr ediniriz kendimize. Gülüm şöyle gülüm böyle diyerek hitap ederiz sevdiklerimize; belki de sevdiklerimize gülümdiye hitap ettiğimiz için severiz gülü de. O gül bizim hayatımızdır, ölürüz de vermeyiz ele.Gülün ruhumuz üzerindeki etkisinden midir gül bahçelerine bu kadar düşkünlüğümüz; yoksa dünyanın en büyük ozanı olan bülbülü kaybetme endişesinden mi? Girdiği her yere neşe katan kişiler gibidir gül. O, birleştirici bir unsurdur; tıpkı, bütün çiçekleri gül isminde birleştirdiği gibi. Rüzgârda dönen cismi, kandilde yapılan simidi, ateşte kızaran demiri, Kur’ân’a işlenen deseni gül ismiyle telaffuz ettirdiği gibi. Doğumda beşikte, ölümde kefenin bir kenarındadır o.Bahçede de açsa mezarlıkta da bitse hep sevilir o. Nice gül yanaklı,gülgülîkerrâkeli, mor hâreli güzel gelip geçmiş, nice görklü devletin saltanatı sona ermiştir lakin gülün saltanatı kıyamete kadar sürüp gidecektir... Bu kitapta, evrenin gözde çiçeği olan gülün birçok kültürdeki hiç duymadığınız özelliklerini ve Osmanlı toplum hayatının ayrılmaz bir parçası olarak Osmanlı şiirine yansıyan benzersiz yönlerini bulacaksınız. Dost bahçesinin gülleri / Koka geldi koka gider...