Neoliberalizmin mekâna, kente ve topyekûn coğrafyaya hücumu, “mekan-kimlik-ekoloji” eksenli bir siyaseti ve mücadeleyi de zorunlu kılıyor. Kentlerin kalbine doğru süren bu hücumla eş zamanlı olarak, kırda da benzer bir talan yaşanıyor. Yoksul halk yığınları, kentlerde kent dışına sürülürken kırda bu durum toprağından sürülme olarak gerçekleşiyor. Yerinden edilmeye ve belleksizleştirmeye karşı “kenti yeniden icat edebilme” hakkı ise tüm güncelliğini koruyor ve kendi kentlerimizi yapmak artık uzak bir hayal olmaktan çıkıyor. Kapitalist kent hegemonyasına karşı alternatifler dünyanın birçok yerinde filizlenirken radikal katılımcı bir demokrasiyle şekillenen, cinsiyet özgürlükçü, ekolojik bir kentin inşası hemen yanı başımızda yükseliyor. İçinde gerçekleşen “devrim” ise bu “yeni” kentin tüm dünya haklarına hediyesi.

Benzer Kitaplar