Günümüzde en ilginç teorik müdahaleler belli başlı alanların içinden değil, açıkça belli bir alana ait olmayan, bu alanlar arasında kalan çatlaklardan doğuyorsa eğer, en dikkat çekici teorisyenlerden biri de Slavoj Žižek olmalı. Ne çişini ne belini tutabilen bu kitabında Žižek’in geliştirdiği fikirler tam da böyle bir iş görüyor: Felsefe, psikanaliz ve siyasal iktisadın eleştirisi arasındaki boşlukları dolduruyor. Ontolojiden cinsiyetlenmeye, cinsiyetlenmeden siyasal iktisadın eleştirisine içkin geçişler üstünde duruyor Žižek: “Üstü çizili Bir’in oluşturduğu ontolojik Boşluk’a ancak cinsiyetlenmenin açmazları üstünden erişmek mümkünken, küresel kapitalizmde tekno-bilimsel ilerlemeyle birlikte doğup halen önümüzde duran cinselliğin lağvedilmesi, yani bizatihi ‘insan doğasının’ değişmesi ihtimali de bizi odak noktasını siyasal iktisadın eleştirisine kaydırmak durumunda bırakmaktadır.” Alenka Zupancic’in yeni yayımladığımız Cinsellik Nedir? kitabıyla kurduğu diyalogdan hareketle, ontolojinin sınırına radikal olumsuzluğu cisimleştiren fazlalık bir unsur, varlık düzenine nakşedildiği haliyle cinsiyet farkı antagonizması üstünden yaklaşıyor Žižek. İktisadi-felsefi bir perspektiften, önce bu ontolojik fazladan Marx’ın artı-değerine, oradan da Lacan’ın artı-keyif kavramına uzanıyor. Tuhaf bir kitap bu. Spinoza’nın Etika’sında karşımıza çıkan paradoksu hatırlatıyor: Bir yandan varlığın temel yapısı gibi “ebedi” konulara odaklanırken, diğer yandan Pokémon Go oyunundan popüler televizyon dizisi Castle’a kadar çeşitli örneklerle güncel meseleler üstüne gayet spesifik birçok tartışmaya giriyor.