Yeni toplumsal iş bölümü çerçevesinde tek öznenin (devletin) hakimiyetini aramak yerine yerel, ulusal, uluslararası ölçekte yeni aktörlerin devreye sokulması önem kazanmaktadır. Yeni ilişkiler sistemi içinde, demokratiklik, açıklık, hesap verebilme, çoğulculuk, kararların ve hizmetlerin mümkün olan en alt düzeyde üretilmesi (subsidiarity) öne çıkmaktadır. Bütün bu vurgular, devletin halka en yakın kademesi olan yerel yönetimlerin, etkin birer aktör olabilmeleri için, kendilerinin de değişmeleri gerekliliğine işaret etmektedir. Dolayısıyla, yönetişim kavramı çerçevesinde amaçlanan, yerel yönetimlerin her şeyi kendilerinin yapması değil; toplumdaki diğer “aktörleri” bir ortaklık (partnership, stakeholdership) anlayışı içinde yapabilir kılmalarıdır. Böyle bir aktif ortaklık sonucunda tek tek kentlinin ve kentteki biçimsel (formal) ve biçimsel olmayan (informal) kuruluşların kentte bağlılıkları sağlanabilir; kentsel kaynakların eşit/adil dağıtımı öngörülebilir; kentler yaşanabilir kılınabilir ve sürdürülebilirlik güvence altına alınabilir. Bu tür yaygın ve etkin katılımcı bir anlayış, aynı zamanda, yerel yönetimlerin faaliyetlerine meşruiyet (legitimacy) kazandırıp, temsili demokrasinin eksikliklerini, bir ölçüde, giderebilir. Türkiye’de yerel etkinlik ve sorumlulukların, yönetişim kavramıyla örtüştüğü bir başka uygulama 1990’lı yıllarda gelişmiştir, “Yerel Gündem 21”ler olmuştur. Gelecek yüzyıla açılan yeni yönetişim anlayışının temel taşlarını döşeyen Gündem 21’in çıkış noktası, 1992 yılında Rio de Janeiro’da yapılan