Katharlar hem gerçek Hıristiyan biziz diyorlar hem de kiliseye gitmiyor ve ibadetlerini evlerde gerçekleştiriyorlardı. Bu insanların ruhban sınıfları da diğerlerinden farklıydı; İnsanı Kamilleri, Erenleri vardı ve onların izlerinden gidiyorlardı. Kendilerine yol gösteren insanları dede diye çağırıyorlardı. Albigenler’de kadın ve erkekler eşitti ve her iki cins beraber ibadet ediyor ve kadınlar ermiş olabiliyorlar, yani ruhban sınıfı içinde yer alıyorlardı. Yine bu insanlar İsa’nın çarmığa gerilişine ve yeniden dirilişe inanmıyorlar bakire doğum ve tanrının oğlu inanışlarına değer vermiyorlardı. Katharlar’daki farklılıklar bunlarla da bitmiyordu: Katolikler ve Ortodokslar’dan farklı olarak cemaat Ermişler, müminler ve dinleyiciler olarak 3 ana bölümden oluşuyor, ermişlerle sıradan inananlar kıyafet ya da yaşantıları ile birbirinden ayrılamıyordu. Dine giriş bir törenle oluyor ve buna el verme anlamına gelen Conselementum adı veriliyordu. ortak mülkiyeti bir erdem olarak gören bu insanlar doğunun bilgece geleneklerini Batı’ya taşımışlardı. Katharlar’ın Fransa ve diğer Avrupa ülkelerine doğudan geldikleri biliniyordu. Ancak bu insanların kim oldukları kalın bir sis duvarıyla örülmüş ve tarihin karanlıklarında unutulmaya terk edilmişti. Oysa Albigenler’in bugün karanlık gibi görünen kökleri onların yaşadıkları çağda apaçık biliniyordu. Bu insanları kurumsal iktidarlarına karşı bir tehdit olarak gören ve ard arda toplanan Hıristiyan konsüllerinde -1160 yılında Oxford’da 1162 yılında Flanders’te 1167 yılında Burgundu’da ve 1179 yılında toplanan büyük konsilde- Katharlar’ın Divriği kökenli sapkınların ardılları ve uzantıları oldukları vurgulandı ve lanetlendiler. Hıristiyan teolojisi içerisinde sapkın (Heretik) olarak görülen bu insanların bugün İslam coğrafyasında asıl Müslümanlar biziz diyerek yaşayan insanlarla olan ilişkisi dışarıdan koyayca görülemeyecek bir sırlar örtüsü altındadır. Bilmedikler şey İslam egemenliği altında yaşamaya mecbur kaldıklarında asıl Müslümanlar biziz deyip sudan sebeplerle camiye gitmeyenler, oruç tutmayanlar, namaz kılmayanlar, haccı reddedenler, geçmişte aynı coğrafyada Hıristiyan mezalimi ile kuşatıldıklarında gerçek Hıristiyanlar bizleriz deyip, kiliseye gitmemişler, vaftiz olmamışlar, haça tapmamışlar, Hz. İsa’nın ve Hz. Meryem’in kutsallıklarını reddetmişlerdir. Aslında bu insanlar ne geçmişlerinde Hıristiyan oldular ne de İslam ikliminde yaşamaya başladıklarında Müslümanlığı seçtiler. Onlar sadece kendilerine yönelen ölümcül tehlikeleri savuşturmak için geliştirdikleri güvenlik söylemlerini hâkim dini rüzgârlara göre yeniden düzenlediler. Onlar geçmişlerinde ne kadar Hıristiyan oldularsa bugün de o kadar Müslümandırlar.