Dede Yusuf silahına sımsıkı sarılmıştı, onunla bir bütün gibiydi ama göz bebeklerindeki canlılık yavaş yavaş kayboluyordu. Bakışlarının puslanmasına rağmen Yüzbaşı Sadık’ı tanıdı. Gülümsedi, derince bir nefes aldı ve zor da olsa konuştu: Emrettiğiniz gibi tepeyi ele geçirdik komutanım. Yüzbaşı Sadık, askerinin alnından öptü. Hani hayat bazı şeyleri hiç unutturmazdı ya bizlere, işte Yüzbaşı Sadık da hayatı boyunca hiç unutamayacağı bir anı yaşıyordu: Kahraman askerim benim, senden de bu beklenirdi zaten. Yüzbaşı Sadık, avazı çıktığı kadar haykırmak istiyordu. Gurur duy ey vatan demek istiyordu. Varlığını canımızdan aziz bildik, düşünmeden düştük toprağına. Sen yeter ki sağ ol demek istiyordu ama boğazına dolanan kelimelerin çıkmasına imkân yoktu. Yusuf’u sonsuzluk çağırıyordu. Yüzbaşı Sadık ise askerini hıçkırıklarıyla uğurluyordu. Hıçkırıkları öylesine şiddetliydi ki bedeniyle birlikte dağlar bile sarsılıyordu.

Benzer Kitaplar