Her zaman olduğu gibi önce evine onu bıraktı. Uzun bir aradan sonra aşkını itiraf etmişti ve bunun haklı mutluluğunu yaşıyordu. Aslında ayrılmak istememişti ondan ama saat epey geç olmuştu. Eve gitmek istemedi yine de… Deniz kenarında bir banka oturdu. Dalgaların duvara vuruş sesine kulak verdi. Saat çok geç olduğu için dışarıda kimse yoktu. Tek ses, sokak köpeklerinin ve kedilerin çöp karıştırma sesleriydi… Öyle huzurluydu ki şimdi, sanki üzerinden bir yük kalkmıştı. Gerçi böyle bir aşkın itirafına yük demek ne kadar doğru olabilirdi ki? Sonra başını gökyüzüne kaldırdı. Hava açıktı ve sadece ayı görüyordu. Ayın beyaz yüzündeki şekilleri gülümsemeye benzetti. Hafif mırıltılı bir sesle, gözlerini ondan ayırmadan konuşmaya başladı. “Sen şahitsin... Bizim buluşmalarımıza da, ona bakışlarıma da… Şimdi güldüğüne göre sen de benim gibi mutlusun. Senin ışığın aydınlattı bizim aşkımızı. Bizim gibi senin var olmanı da sağlayana şükürler olsun.”