Kahvemden bir yudum aldıktan sonra yazmaya başladım. Habeşistan’dan başlayıp Yemen, Hicaz ve Mısır üzerinden istanbul’a ulaşan, oradan da bütün dünyayı kuşatacak kollara ayrılan uzun yolda zevkli bir yolculuktu bu. Doğrusu Yemen-lstanbul arasındaki menzillerde fazla oyalanmadım ve istanbul’dan ayrılan kollara da sapmadım. Çünkü benim asıl derdim, kahvenin istanbul macerasıydı. Zaten kitaba, istanbul’a kahve getiren ilk gemilerin Şeyhülislâm Ebussuud Efendi tarafından verilen bir fetva üzerine Tophane Limanı’nda batırılmasıyla başlanıyor, oradan geriye dönüşlerle kahvenin istanbul’a ulaşıncaya kadar yaşadığı macera kısaca anlatıldıktan sonra istanbul’da yeniden demir atılıyor. Beşir Ayvazoğlu Beşir Ayvazoğlu, kültür tarihine yönelttiği derinlikli bakışı, Kahveniz Nasıl Olsun’la bir adım öteye götürüyor. Gündelik hayatımızın, dilimizin, meclisimizin en önemli nesnelerinden biri olan kahve bu kitabın ortasında duruyor. Tarihi, kokusu, imgesi ve etrafında oluşan sosyolojisiyle. Kahve, bir kez daha tüm kokusuyla. Gün yetmedi taştıkça taşan neşemize imrendi o gün kahvede kim varsa bize ‘dostlarla’ dedim, ‘sohbetimiz bal gibidir ey kahveci gel katma şeker kahvemize’