Kabballah, Yahudiliğin içrek ve gizemli yanıdır. Kökeni konusunda farklı görüşler ileri sürülen bu gelenek, hoşgörüsüzlük ve bilinmeyene duyulan korku nedeniyle, dünyadaki diğer kadim bilgeler gibi uzun baskı ve zulüm devirleri yaşayan kabballistler tarafından binlerce yıl saklı tutulmuş, elbise değiştirerek çeşitli biçimlerde yeniden formüle edilmiştir. Buna karşın kabballistler dünyanın Kabballah’ı almaya hazır olacağı farklı bir zamanın geleceğini öngörmüşlerdir. Kabballah, kozmogonik açıdan ‘yaratma’yla ‘yayılma’yı (türüm) birarada açıklama çabasıdır. Gershom Scholem’in Tanrının yaratıcı gücünün maddeleştiği aşamalar olarak tanımladığı Kabballistik dünyalar, birbirini kesintisizce izleyerek bir ‘yayılmalar dizisi’ oluşturur. Bu model, Ortaçağ Yahudi filozofları için önemli bir okul olan Yeni-Platonculukla büyük ölçüde paralellik gösterir. İslam tasavvufunda da Muhyiddin İbn Arabi’nin Vahdet-i Vücud (Varlık Birliği) öğretisine benzer. Yayılmış olan yayılmadan ve yaratılmış olan yaratılmadan önce, yüce ve yalın Işıma (Nur) tüm varoluşu kaplıyordu. O kadar ki hiç boşluk yoktu. Her şey vakum olarak da adlandırılan bu yalın ve sınırsız Işıma ile doluydu. Ne başlangıç ne de son vardı. Yalnızca her şeye eşit ölçüde yayılan tek yalın bir Işıma. -Rabbi Isaac Luria- Her kurumsallaşmış dinin iki yüzü vardır. Dış yüzü sözcükleri ve genel ritüelleri kapsar. Diğer yüzü ise ezoteriktir. -Ze’v Ben Shimon Halevi- Platon, Yahudilerin çokça bulunduğu bir sırada Mısır’a gitti; onların üst varlıklar ve tüm şeylerin biçimsel nedenleri üzerine metafizik görüşlerini öğrendi. Kabballistler buna Sefirot, Platon ise İdea adını veriyordu. -Isaac Newton-