Güney Afrika'nın her yerinde silahlı militanlar ülkenin kentlerini savaş alanına çevirmişlerdir. Yıllardır kötüleşmekte olan durum bir anda korkunç olaylarla sonuçlanmış, hazırlıksız yakalanan beyaz halk müthiş bir çatışmanın, yakıp yıkmanın içinde bulmuştur kendini. Üç çocuklu, liberal görüşlü beyaz Smales ailesi bu dehşet çemberinden yıllardır yanlarında çalışan siyah uşakları July sayesinde kurtulur; July onları kendi doğduğu uzak ve ilkel köye kaçırır. O yoksul çevrede, alıştıkları her şeyden uzak, sadece hayatta kalmaya odaklanan, siyahlarla eşitleşen Smalesler'le July'ın hikâyesi, her iki tarafın kişiliklerindeki ve ilişkilerindeki kaymalar, bize bölünmüş bir Güney Afrika'da, siyahlarla beyazlar arasındaki ürkütücü yaklaşımlar ve yanlış anlamalar hakkında unutulmaz bir pencere açıyor. Gordimer'in yazdığı en iyi roman. -Saturday Review- Güney Afrika hakkında başka bir edebiyat eseri okumasanız da Gordimer'in eserleri yeterli olur. . . Bir benzeri yok. -Sunday Times- Soluk kesici... O kadar mükemmel yazılmış ki içindeki olayların her biri tüyler ürpertici, tekinsiz bir biçimde mümkün olabilir. -Anne Tyler-, New York Times Book Review Tek bir sözcüğünü bile bilmese de söylenenleri anladı Maureen. Her şeyi anladı: July'nin ne olmak zorunda kaldığını, July kendi idealindeki kişi olsun diye onun suçlarını kendisinin nasıl üstlendiğini. Ama July açısından, Maureen'in uğruna zeki, dürüst, onurlu olmanın önemi yoktu; onun erkeklik derecesi başka yerlerde, başkalarınca ölçülüyordu. Maureen onun annesi, karısı, kız kardeşi, dostu değildi, onun insanı değildi.