Bu derlemeye katkıda bulunan yazarların pek çoğunun doğrudan içinde yer aldığı İtalya?daki 77 hareketi; ücretli emeğin sınıf çıkarlarının sermaye karşısında savunulmasıyla kendini sınırlayan sendika ve parti gibi politik temsiliyetleri aşan ve emeğin politik gücünü doğrudan olumlayabilmesine dayalı yeni bir yönelim olarak ortaya çıktı. Emeğin ücretli emek olarak sınıflaştırılmaya karşı direnişi ve işin reddi, hareketin devlet ve sermaye karşıtı söyleminin temelini oluşturuyordu. Harekete içkin bir söylem haline gelen sınıfın otonomisi, hayatı bütünüyle üretme ve yeniden üretme kapasitesine sahip olan toplumsal emeğin bu gücünü doğrudan siyasal bir güç olarak örgütleyebilmesini ifade ediyordu. Bu anlamda otonomist anlayış, hayata içkin bir siyasal gücü ifade ettiği oranda, toplumsal dinamikleri siyasal güçlerinden mülksüzleştiren temsiliyete dayalı modern siyaset mekanizmalarını felce uğratarak siyasal bir kopuş noktası yaratmıştı. 77 hareketi modernizmin temsiliyet krizinin erken bir habercisiydi. Kapitalizmin 77 hareketi ve o yıllardaki diğer mücadele dalgalarıyla eşzamanlı girdiği yeniden yapılanma süreciyle beraber, politik kuruculuğu temsiliyet işlevine indirgeyen siyasal dinamiklerin krizinin, yalnızca kendi coğrafyamızda değil siyasetin bütün bir coğrafyasında gittikçe derinleştiğinden bahsedebiliriz. Bu krizin açığa çıkartılarak aşılabilmesinin ancak politik olarak mümkün olabileceğini düşündüğümüzde, yazarların kendi geçmiş deneyimlerini bugünün devrimci pratiğine dönük yeni politik düşünme biçimlerinin icadında tarihsel-toplumsal bir uğrak olarak ortaya koyma çabalarını çok daha iyi anlayabiliriz. Bu anlamda kitabın bütünü, yeni bir küresel bağlam içinde şekillenen güç ilişkilerinin karşısında, emeğin politikliğinin bugünün tarihsel ve toplumsal koşullarına içkin bir olanak olarak nasıl yeniden kurulabileceği sorusu etrafında örülü bir tartışma olarak okunabilir. Bu tartışmanın ilk uğrağında, geçmişteki deneyimin içinde geleceği ifade eden unsurları tarihsellikleriyle beraber anlaşılır kılabilmek için, 77 hareketinin yanı sıra İtalya?daki siyasal hareketin son otuz yıllık tarihsel deneyimi ve büyük oranda bu deneyimin içinde üretilmiş olan Otonomist Marksist geleneğin siyasal bakışı üzerine bir yorum yer alıyor. Ardından, 80'li yıllarla beraber giderek postmodernleşen politik kültürün eleştirisiyle birlikte bu kültürün içinde ve karşısında alternatif bir politikliğin nasıl kurulabileceğine dair bir tartışma geliyor. Bunu izleyen bölüm ise kapitalist üretimin fabrikanın sınırlarından taşarak bütün toplumsal ilişkileri fabrikalaştırdığı koşullar içinde, emek süreçlerinin geçirdiği dönüşümün emeğin politikliği açısından nasıl yeni olanaklar barındırdığı sorusundan hareket ediyor. Yeni dönemin politik kuruculuğunun kuramsallaştırılması açısından okunabilecek olan son bölüm, sermayenin komuta ilişkileri bağlamında ücretli emeğin ve devletin eleştirisiyle beraber, emeğin kolektif ihtiyaçlarına ve arzularına dayanan alternatif bir toplumsallığın nasıl yaratılabileceği üzerine düşünmeye zorluyor. Bu derlemenin hazırlanmasında katkılarını hiç esirgemeyen Paolo Virno ve Michael Hardt?a, İtalyan radikal düşüncesi ve siyasetinin bugünkü nabzını tutmaya çalışırken bizi sürekli destekleyen Sandro Mezzadra?ya, Paolo Virno?nun bu derleme için yazdığı önsözü İtalyanca?dan çeviren Fırat Genç?e ve kitap kapaklarımızın tasarımında emeğiyle, çoşkusuyla bizi hiç yalnız bırakmayan bibimiz Sevinç Altan?a çok teşekkür ederiz. Politikliğin güncel olanakları üzerine tartışmalara bir katkı olması dileğiyle... Marx'ın zamanında devrimci düşünce üç eksene dayanıyordu: Alman felsefesi, İngiliz iktisadı ve Fransız siyaseti. Günümüzde, eğer aynı Avro-Amerikan çerçevenin içinde kalarak söyleyecek olursak, devrimci düşüncenin ekseninin Fransız felsefesi, Amerikan iktisadı ve İtalyan siyasetine doğru kaydığından söz edebiliriz. Bu, İtalyan devrimci hareketinin yakın geçmişte başarılarla dolu bir tarihi olduğu anlamına gelmez. Doğrusu, bu hareketin başarısızlıkları on dokuzuncu yüzyılda Fransız proletaryasının yaşadığı yenilgiler kadar muazzamdır. Ben daha ziyade, günümüz için devrimci bir pratiği kavramada bize yardımcı olacak yeni siyasal düşünme biçimlerini deneyimlemek için bir tür laboratuar teşkil ettiği için İtalyan devrimci siyasetini bir model olarak görüyorum. Bu anlamda, bu kitaptaki makaleler sadece yakın dönem İtalya tarihinin maddi koşullar ve siyasal iklim açısından ayrıksılığını değil, aynı zamanda ortak bir küresel ekonomik ve siyasal duruma doğru yaşanan örtüşmeyi gösterir. Bu İtalyan yazarlar yeni dünya düzenine devrimci deneyim ve arzu zenginliği getirirler. İtalyan Laboratuarı artık coğrafi bir yere değil, virtüel bir umut uzamına ve herhangi bir yerde aktüel olabilecek bir potansiyele işaret eder; hatta şimdi artık hepimizin önünde duran, devrim deneyiminin spesifik bir kipine işaret eder. -Michael Hardt-