İslam'ın esasları yasama, siyasi, iktisadi, sosyal ve askeri alanların tümünde temel ilkeleri kapsamaktadır. Rasulullah'ın (s.a.v.) devrinde İslam devletinin ortaya çıkmasından ve örnek bir toplumu gerçekleştirmesinden bu yana, İslam'ın soyut dinsel ve bireysel inançtan ibaret olmadığını, beşeri ve ruhi bir otorite ile inanç, yaşama, ibadet ve muamelat arasında bütünlük ve uyum sağladığını tarihi gerçekler kanıtlamıştır. Oryantalistler ve İslam dünyasında onların izinde giden taklitçiler işi oldu bittiye getirerek, tek taraflı ve el çabukluğu bir hükümle, araştırıp soruşturmadan İslam kurumlarını İslam'a değil, fetihlerden sonra meydana gelen sosyal gelişmelere ve tekamüle bağlamaktadırlar. Bu tutarsız hüküm karşısında gerçeği ortaya çıkarmak ve bütün bu kurumları gerçek ve ilk kaynaklarına dayandırmak bizlere bir görev olarak düşmektedir. Müslüman olsun veya olmasın, doğulu ve batılı araştırmacı kardeşlerimize, İslam'ın ortaya koyduğu ve çok basit olarak başlayan, zamanla gelişen, olgunlaşan ve biraz da giriftleşen İslam kurumları ile, İslam'ın fethettiği ülkelerde gördüğü ve bir kısmını kabul ettiği, bir kısmını da kendi bütünlüğüne uygunluk sağlaması için düzelterek değiştirdiği kurumlar ayrım yapabilecek güçte olduğumuzu da belirtmeliyiz.