Soylu At sürünerek içeri girdiğinde, sinirleri çok gergin olduğundan hızla atan kalbini duyabiliyordu; kalbinin hızla atması, içerideki yaşlı insanları uyandıracaktı sanki. Ama korktuğu olmadı ve bir süre sonra sırımları kesmeye başladı. Kestiği her sırım pat diye ses çıkarıyor ve oda ölecekmiş gibi oluyordu. Ama işi de iyi gidiyordu. Kızın kalçalarının geçebileceği genişlikteki bütün sırımlar kesilmişti. Sinirleri iyice gerildiği bir sırada bıçağı kaydı ve kıza saplandı. Büyük, tiz bir feryat kopardı kız... O zamanlar bunun ne kadarının bittiğini bilmiyordum. Şimdilerde, ihtiyarlık yaşımın şu yüksek tepesinden geriye dönüp baktığımda, kuru derenin eğri büğrü yamaçlarında, etrafa dağılmış, kesilip biçilmiş bir sürü çocuğu ve kadını, genç gözlerimle görmüş olduğum zamanlardaki kadar net olarak hala görebilmekteyim. Ve orada, kanlı çamurlar içinde daha başka bir şeylerin de ölmüş olduğunu ve şiddetli yağan karlar altında gömülü kaldığını görebilmekteyim ben şimdi. Bir milletin rüyası can vermiş bulunuyor orada. Ama güzel bir rüyaydı o...