Yeryüzü, ömrümüz üstüne biz insanlara bütün kitaplardan daha fazlasını öğretiyor. Neden mi?... Bize gizlerini kolay kolay vermiyor da ondan. İnsan, engellerle boy ölçüşe ölçüşe kendini bulur; ama onlara ulaşması için insanın eline bir araç vermek gerek. İnsana bir rende, bir saban gerek. Köylü, çift sürerken doğadan azar azar birkaç giz koparır. Vardığı gerçek de, evren ölçüsünde bir gerçektir. Havayollarının aracı olan uçak da, insanı bütün eski sorunlarla karşılaştırır... Saint-Exupéry bugün artık Fransız klasikleri arasındaki yerini almıştır. O havacılık yaşamının en güçlü eserlerini vermişti, Conrad gibi, Melville gibi denizin ve denizciliğin klasik yazarlarının yanına gökleri anlatan bir olarak katılmıştır. Pilotluktaki serüvenleri, tehlikeleri onun romanının konusunu ilgi çekici yaptı ama bu ilgi çekicilikle yetinmedi, anlatacağı şeyi en yalın, en süssüz bir biçimde anlattı. Ona klasikler arasında yer kazandıran niteliklerinin başında gerçekliği ve yalınlığı gelir. Saint-Exupéry, yalnızca başından geçen serüvenleri anlatmakla yetinseydi, o zaman yazdıkları bir havacının serüvenleri düzeyini aşmaz ve edebî bir güç kazanamazdı. Gerçek serüvenlere kattığı insancıl yan, olayları insancıl açıdan değerlendiriş onun deneyimlerini değerli kılmıştır... Doğan Hızlan ANTOINE DE SAINT-EXUPÉRY 1900’de Fransa’da doğdu. Başıboş geçen ilk gençlik yıllarından sonra pilot oldu. İnsanların Dünyası ile Fransız Akademisi’nin Roman Büyük Ödülü’nü kazandı. 1944’te bir keşif uçuşu sırasında, Akdeniz göğünde yoklara karıştı.